Prof. Dr. Gürsoy, deprem gerçeğini ve depreme dayanıklı yapı konusunu anlattı

Prof. Dr. Gürsoy, deprem gerçeğini ve depreme dayanıklı yapı konusunu anlattı
Yayınlama: 16.03.2024
A+
A-

Gazetemiz Sahiplerinden İnşaat Yüksek Mühendisi S. Oğuzhan Doğan, Karabük Üniversitesi (KBÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Yapı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şenol Gürsoy ile deprem ve yapı ilişkisine yönelik bir röportaj gerçekleştirdi.

1-7 Mart Deprem Haftası’nın akabinde gerçekleşen röportajda Karabük Üniversitesi (KBÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Yapı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şenol Gürsoy, depremin göz ardı edilemeyecek bir doğal afet olduğunu, depreme dayanıklı yapı tasarımı ve ilkelerini Gazetemiz Sahiplerinden S. Oğuzhan Doğan’a yapılan röportajda anlattı.

“Deprem ülkemizde göz ardı edemeyeceğimiz bir doğal afet”

Türkiye’de çeşitli doğal afetlerin yaşandığını ve özellikle depremin göz ardı edilemeyeceğini dile getiren Karabük Üniversitesi (KBÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Yapı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şenol Gürsoy konuşmasında, “Deprem gerçeği bizim ülkemizde maalesef göz ardı edemeyeceğimiz bir doğal afet. Tabii ülkemiz çeşitli doğal afetlere maruz kalmakta taşkınlar gibi. Yaklaşık 2 yıl önce Kastamonu, Bozkurt, Giresun, Dereli ve Doğankent illerimizi vuran sel afeti, taşkın afeti ama ülkemizde bu anlamda milat niteliğinde olan geçen yıl 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş, Pazarcık ve Elbistan depremleri, maalesef ülkemizde birçok vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden oldu. Bu anlamda bu deprem haftası etkinlikleri çerçevesinde bizler de depremlere karşı neler yapabiliriz? Ne gibi önlemler almalıyız? Tüm bu konudaki kamu, özel, üniversite paydaşları ile ilgili fikirlerimizi beyan edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

“Depremin ne zaman, hangi büyüklükte, hangi saatte olacağını bilmiyoruz”

Deprem afetini diğer afetlerden farklı kılan en önemli özelliğin ne zaman olacağının bilinmemesi olduğunu dile getiren Prof. Dr. Şenol Gürsoy, deprem bizi etkilemez düşüncesinin doğru olmadığını ifade ettiği konuşmasında, “Deprem gerçeği, ülkenin Bingöl-Karlıova çöküntüsünden başlayıp, Marmara Denizinden Tekirdağ açıklarından sonra ülkemizi terk eden bir Kuzey Anadolu Fay Hattı gerçeğimiz var. Bir de Maraş depremlerinin olduğu Güney Anadolu Fay Hattı depremleri ülkemizde Türkiye coğrafyasının tamamına yakınını deprem tehdidi altında olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Şöyle düşünmemek lazım. ‘Yani işte biz yaptık, bizim yapımız betonarme olarak düşündüğümüzde yapının hizmet ömrü, ekonomik ömrü 50-60 yıl. Bize gelmez.’ gibi düşünmemek lazım. Depremin ne zaman, hangi büyüklükte, hangi saatte-dakikada olacağını bilmiyoruz. Zaten deprem afetini diğer afetlerden farklı kılan en önemli özellik de bu.” dedi.

Yapıyı etkileyen deprem faktörleri

Deprem ve depreme dayanıklı yapı konusunda bilgiler veren Prof. Dr. Gürsoy, “Deprem deyince olayı üç aşamalı ele almamız gerekmekte. Depremin büyüklüğü ki bizim ülkemizde olan depremler genellikle yapılarımızı hasar verecek boyuttaki depremler. Bunun haricinde depremin derinliği önemli ki Türkiye coğrafyasında gerçekleşen depremlerin tamamına yakını sığ deprem sınıfında, yani yıkıcılığı fazla olan deprem grubunda. Dolayısıyla deprem gerçeğini göz ardı edemeyeceğimiz için biz bu anlamda depreme dayanıklı yapı tasarımı konusunda neler yapabiliriz? Diğer iki faktör, zemin önemli. Maalesef bizim şehirleşmelerimiz hep deprem açısından risk taşıyan araziler üzerinde yapılmakta. Ya sahil şeritlerinde ya da akarsu kenarlarında depremin genliğini büyüten alüvyon zemin sıvılaşma potansiyeli yüksek olan alüvyon zeminlerde maalesef yapılaşmalarımız yapılmakta. Diğer üçüncü kısım ise bir kere biz yer seçiminde bu hususları göz önünde bulundurarak yapılarımızı inşa edeceğimiz zemini seçmemiz gerekir. Başka bir hususta yapılarımızın özellikleri ki biz yapı mühendisleri burada devreye giriyor.” dedi.

“Yapımız bize hayat hakkı versin”

Depreme dayanıklı yapı tasarımının ilkelerine değinen Karabük Üniversitesi (KBÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Yapı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şenol Gürsoy, yapı tasarımının üç aşamada ele alınması gerektiğini anlattığı konuşmasında, “Yapılarımızın depremlere dayanıklı olarak yapılması hususu. Yürürlükteki yönetmeliklerde bize şunu yönetmelik söylemiyor, yani işte ‘yıkılacak mutlak emniyete sahip bir yapı yapılsın’ demiyor. Sadece yönetmelik diyor ki; ‘büyük depremi geçirsin yapımız hasar görsün ama göçmesin.’ Bizim yapımız bize bir bakıma hayat hakkı versin. Onun için de depreme dayanıklı yapı tasarım ilkeleri de hep bu yönde kale gibi mutlak emniyete sahip yapı yapmak yerine hasarı da olsun ama bizleri de biraz önce de ifade ettiğim gibi yaşama imkanı tanıyan yapıları inşa etmek. Şimdi deprem hadisesine geçmeden önce biz yapılarımızı tasarlarken üç aşamada olayı ele alıyoruz ki proje aşaması, burada yer seçimi biraz önce de ifade ettiğim gibi sağlam zeminleri fay hattı üzerine yapmamak gibi. Onun haricinde taşıyıcı sistemi uygun taşıyıcı sistemi seçmemiz lazım. 1 Ocak 2019’da yürürlüğe giren deprem yönetmeliğimiz uygun taşıyıcı sistemin seçilmesi için düzensizlikler başlığı altında bizim bu düzensizliklerden kaçınarak daha depreme güvenli yapılar yapmayı bize teşvik ediyor. Bu taşıyıcı sistemi seçtikten sonra da işte kesit çözümlemesi hesaplarımızı yaptık ve denetim aşaması ki günümüzde bunun karşılığı daha çok tasarım gözetmenliği olarak. Başka diğer bir aşama da yapım aşaması. Hazırladığımız projeye uygun olarak yapılarımız yapılıyor mu? Bu anlamda özellikle 99 Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra hem beton santrallerinin beton zorunluluğu, bunun yanında yapı denetim firmalarının daha aktif hale gelmesi, bu anlamda Çevre ve Şehircilik Bakanlığının denetimlerini sıklaştırması gibi olumlu yönde etkiler var. Projelerimize yapılarımız uygun olarak mı yapılıyor? Son olarak da yapılarımızın kullanım aşaması ki burada da yapılarımızın amacı doğrultusunda mı kullanılıyor ve bunun denetlenmesi lazım.” ifadelerini kullandı.

Kaynak: S. Oğuzhan Doğan

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.