Hayat yaşadıkça, yaşatabildikçe güzel, diye başlardı eskiden hayata dair çoğu sözler.
Şimdiki zamanda yaşanmışlara bakıp da güzel, demek kifayetsiz kalıyor. Artık, sözün ardına ‘di’ ekini getirmek zorunlu hale geldi.
Siyahın yerine beyazı koyabildikçe, güneşle birlik de yağmuru sevdikçe güzeldi. Sararan doğanın düşen her yaprağın manasını bildikçe güzeldi.
Doğadaki tüm canlıları koşulsuz, çıkarsız, karşılıksız, karşılık beklemeden sevdikçe güzeldi.
Gülebildikçe, güldürebildikçe, kin ve nefretin yerine sevgiyi koyabildikçe güzeldi…
Saygıyı kaybetmediğimiz iyiyi kötüyü ayırabildiğimiz sürece güzeldi.
Ve hayatın tüm acımasızlığına rağmen bozulmadan, kendin kalabildikçe güzeldi.
Şimdi güzel in sonuna ‘di’ ekler dolayısıyla bizler de ülkemiz ve şehrimiz de olup biteni aynen bir tiyatro oyunu gibi seyrediyoruz. Son değerlerin de elimizin altından kayıp gittiğini görünce, gerçeğe sarılacağız ama gerçek o zaman çoktan yok olmuş olmasa idi.
İnsanoğlu, şöhrete, paranın gücüne ve eşyanın tabiatına inandı bunca yıl…
Sırf ihtirasları nedeniyle yeryüzünü yaşanmaz hale getirdi.
Gün geçtikçe bir yandan doğa önemini yitirirken, insanoğlu tüm bunlardan ders çıkaracağı yerde, daha da hırçınlaştı. Ve acımasızlığını ortaya koydu.
Siyasi iktidarın icat ettiği ekonomi modeli hepimizin kabusu oldu. Her birimizin olumsuz ekonomik koşullarla mücadelesi bitmedi.
Deneme- yanılmayla uygulanan kararlar zamlara yol açtı. Enflasyon patladı. Döviz uçtu. İktidar uzunca bir süredir” Enflasyon düşecek, sabredin” dendi ne enflasyon düşürülebildi ne de hayatı zorlaştıran sebepler giderilebildi.
Doğanın dengesi bozuldu, dengelerin bozulması bütün canlıların canlılık hallerini olumsuz etkiledi.
Bozulan ekonomik dengeler sadece insanları değil bütün canlıları etkiledi. İnsanlar iş için mantar için, dağlara çıktı. Dağlarda aç kalan ayılar yerleşim yerlerine indi.
Gecelerin uzayan saatlerinde sokaklarda gezerek yiyecek aramaları sık görülür hale geldi.
Her yıl bu ay ve daha ileri zamanlarda geldikleri Karabük ten, Karabüklülerin misafirperverliğinden hoşnut oldukları anlaşılan Ana ve yavruları ile birlik de bu yılda şehrimize geldiler. Sadece Karabük merkeze değil Safranbolu başta olmak üze diğer ilçelerimize köylerimize, bazı köylerimizde gündüzleri bile göründüğüler. Daha önceleri yaşam alanlarıyla iç içe gibi görünen semtlere gelir çöp konteynerlerini devirir karınlarını doyurur geldikleri gibi giderlerdi.
Bu yıl gelenler eskiden geleler kadar şanslı değiller diler, şehrin merkezine kadar indiler. Ne yiyecek ne de açlıktan gidecek mecal bulabildiler, zoraki yatıya kaldılar. Aslında şehrin ortamı onlara göre hep elverişlidir ama, Onlar cıvıl cıvıl bir şehir bulacakları hayalleri kurarken bir birlerini kaybettiler. İzleme şansı bulanlar anne ayının yavrulardan biri ile Hürriyet mahallesini ara sokakları ve alt geçidi bir o yana bir bu yana gezerek, diğer yavru geceyi Beyaz saray iş merkezinin giriş katında geçirdiler. Şafak vakti buralar bize göre değil diyerek aç – bil aç çekip gitmeyi yeğlediler.
Belki de. Ey Karabüklüler hep kendinizin yiyecek ve de içeceğinizi değil birazda bizi düşünün, “biz ayıların ormanda tutulması yaban hayatının iyi yönetilmesi ve ayı yönetim planının çıkarılması gerekiyor.
Biz ayıların beslenmesi için gerekli olan tohumlu bitkiler, yağlı bitkiler hoşlandıkları besin kaynakları, meyveler, bitki türleri, mantarların olduğu alanların yerlerin bozulmamasını sağlayın dediler. Belki de, bize dokunmayın. Bizi aç bırakacak nedenleri ortadan kaldırın, bizi vurmayın, kızdırmayın, yoksa daha sık gelir karşılaştıklarımızın yüzüne tükürürüz mü demek istediler. Lamalar kadar olmasa da, onlar için de iyi tükürürler derler de!.