İDAM EDİLEN TEK BAŞBAKAN ALİ ADNAN MENDERES

Yayınlama: 28.05.2024
A+
A-

 (1899, Aydın – 17 Eylül 1961, Bursa İmralı), Türk siyasetçi. 1950-60 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı görevinde bulundu. Ayrıca, aynı tarihler arasında kurucuları arasında yer aldığı Demokrat Parti (DP) Genel Başkanlığını yürüttü. Menderes, Türkiye siyasi tarihinde idam edilen ilk ve tek Türkiye Cumhuriyeti başbakanı olarak tarihe geçti. 1990’da Türkiye Büyük Millet Meclisi çıkardığı yasayla,  Başbakan Adnan Menderes ve onunla beraber idam edilen Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya itibarlarını iade etmiştir

Adnan Menderes, 1899’da Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı Aydın Vilayeti’nin  Koçarlı ilçesinin Çakırbeyli köyünde toprak ağası varlıklı bir çiftçinin oğlu olarak doğdu. Kırım Tatarı asıllı olan büyük babası Hacı Ali Paşa, Konya’dan Tire tarafına göç etmiştir.[3] İbrahim Etem Bey ile Tevhide Hanım’ın oğludur.[1] Kız kardeşi Melike küçük yaşta ölmüştür. I. Dünya Savaşı öncesinde önce Karşıyaka’da forvet, daha sonra Altay’da kalecilik olmak üzere futbol oynadı. İlkokulu doğduğu köyde bitirdikten sonra, İzmir Amerikan Kolejinden mezun oldu. I. Dünya Savaşı’nda yedek subay eğitimi gördü, fakat zehirli sıtma hastalığına yakalandığı için cepheye gidemedi. Türk Kurtuluş Savaşı’na katıldı ve İstiklal Madalyası aldı.[4] Evliyazade ailesinden Fatma Berin Hanım (1905 – 22 Nisan 1994) ile evlenmiş ve Yüksel, Mutlu, Aydın olmak üzere üç oğlu olmuştur.                                                                 

Milletvekili seçildikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine devam etti ve 1935 yılında mezun oldu.

SİYASET

Siyasi kariyerine Serbest Cumhuriyet Fırkasında başlayan Menderes, partinin kendini feshetmesinin ardından Cumhuriyet Halk Partisine (CHP) katıldı ve ilk defa 1931 Türkiye genel seçimlerinde Aydın milletvekili olarak meclise girdi. Ayrıca 1935, 1939 ve 1943 Türkiye genel seçimlerinde de CHP Aydın milletvekili olarak tekrar mecliste görev aldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün ardından CHP’nin başına geçen İsmet İnönü’nün bütün üretim araçlarını devletleştirme faaliyetlerine karşı çıktı. Dörtlü Takrir olayı ve parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında Cumhuriyet Halk Partisinden ihraç edildi.

1945’te, CHP’den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celâl Bayar, Mehmet Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti’yi kurdu. Parti, katıldığı ilk seçimde Türkiye Büyük Millet Meclisinde 61 sandalye kazandı. 1950 Türkiye genel seçimlerinde DP %52,7, CHP ise %39,4 oy aldı. DP 13 puan farkla kazanmasına rağmen seçimde kullanılan çoğunluk sistemi nedeniyle DP 420, CHP ise sadece 63 milletvekili çıkardı. Menderes 19. Türkiye Hükûmetini kurarak başbakanlık görevine başladı. Bu görevini 1960 yılına kadar on yıl boyunca sürdürdü. Başbakanlığı döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık %7,8 oranında büyüdü ve Türkiye’nin gayri safi millî hasılası dünya toplamının binde 6,43’ünden, binde 7,52’sine yükseldi.

UÇAK KAZASI

17 Şubat 1959’da Kıbrıs konusunda Yunanistan’la imzalanan ikili antlaşmanın ardından üçlü görüşmeler için Birleşik Krallık’a giden Menderes’in, uçağının Londra Gatwick Havalimanı yakınlarında alçalırken düşüp parçalanmasına karşın kazadan yara almadan kurtulması ise muhalefetle kısa süreli bir yumuşamaya yol açtı

1959 yılında Menderes, Kıbrıs Hükûmeti’nin ortaklık anlaşmasını imzalamasıyla Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.

VE TUTUKLAMA

Sonunda 27 Mayıs 1960 sabaha karşı saat 4’te radyoda Kurmay Albay Alparslan Türkeş TSK olarak yönetime el koyduklarını belirtti ve askerî darbenin sebeplerini bir radyo bildirisi ile halka duyurdu. Menderes ise 27 Mayıs 1960 günü Kütahya’da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara’ya götürüldü. Daha sonra da ve diğer tutuklu Demokrat Parti üyeleri ile birlikte Yassıada’da hapsedildi.  Darbeci subaylar ise Cemal Gürsel başkanlığında kurulan Millî Birlik Komitesi ve kurucu meclis ile beraber ülke yönetimini devraldı. Yeni bir anayasa oluşturulması için ülkenin önde gelen hukuk profesörlerinden bir anayasa komisyonu kuruldu. Menderes ve diğer DP üyeleri ise bulundukları Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanmaya başladı. Yapılan oturumlar her gece radyoda Yassıada Saati programında halka duyuruluyordu. 9 Temmuz 1961 tarihinde Anayasa Komisyonu’nun hazırladığı yeni anayasa için yapılan halk oylamasında %61,7 oy oranı ile kabul edilerek yürürlüğe girdi.     1961 Anayasası’nın referandum sürecinde, hayır oyu yönünde propaganda yapmak serbest olmadığı hâlde,  Aydın,  Bolu, Bursa, Çorum, Denizli, İzmir, Kütahya, Manisa, Sakarya, Samsun ve Zonguldak vilayetlerinde 1961 Anayasası çoğunluk tarafından reddedildi.

27 Mayıs darbesini yapan cuntacıların özel olarak kurdukları mahkeme olan Yüksek Adalet Divanı 9 ay 27 gün süren yargılama süreci sonunda 14 kişinin idamına, 31 kişinin de ömür boyu hapse mahkûm edilmeye karar verdi. Geri kalan 418 sanığa ise 6 ay ile 20 yıl arasında değişen hapis cezaları veya beraat kararı verildi. Akabinde Pakistan devlet başkanı Muhammed Eyüb Han ve İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, Amerika Birleşik Devletleri başkanı Kennedy,  Fransa cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth, Almanya Başbakanı Konrad Adenauer idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Millî Birlik Komitesi’ne çağrıda bulundular. Cemal Gürsel başkanlığındaki Millî Birlik Komitesi; Celâl Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celâl Bayar’ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961 tarihinde ve adet olduğu üzere sabaha karşı, o gün başarısız bir intihar teşebbüsünde bulunan, tutanaklara da geçen; tutuklu kaldığı süre içerisinde görevli bazı askerlerce sözlü ve fiziksel olarak şiddet gören   Adnan Menderes ise  Bursa İmralı Adası’nda 17 Eylül 1961’de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alınmasının akabinde, saat 13.21’de idam edildi.  O dönem iktidara gelenlerin talebiyle idamlar yargı mensubu Salim Başol tarafından onaylanmıştır.

“     

MENDERES’İN SON SÖZLERİ  “ MİLLET SAĞ OLSUN”

Size dargın değilim. Sizin ve diğer zavallıların iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim.

Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna ortaya koyduğu başını on yedi sene içinde almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme bu kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?

Şunu da söyleyiniz ki, milletçe bir gün mutlaka kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi, efendilerinizi yine ben 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimizden korkmamalıydınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü, ölünceye kadar sizleri takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen merhametim sizinledir. Millet sağ olsun

*

CESEDİ ÇÜRÜYEN PADİŞAH FATİH SULTAN MEHMET HAN

29 mayıs 1453 yılında 1123 yıllık doğu roma ( Bizans )  İmparatorluğuna son veren  ve çağ açıp çağ kapatan  Peygamber Efendimiz  Hz Muhammet Mustafa’nın “İstanbul elbette feth olunacaktır; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir! Sözlerine mazhar olan , Fransız Kralı  Napolyon’un “Eğer dünya tek bir devlet olsaydı, İstanbul başkent olurdu” dediği   İstanbul’un  Fethini gerçekleştiren  Büyük Komutan  Fatih Sultan Mehmet Han ne yazık ki öldüğünde taht kavgası nedeniyle cesedi çürüdü                 

İstanbul’un Fethi (1453)

Geçmişi M.Ö 7 Yüzyıla dayanan ve Fatih Sultan Mehmet’in talimatları ile dünyanın en büyük topu döktürülmüş ve bununla İstanbul Fet Edilmişti  Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı  Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı ŞAHİ topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi                                                                                                                                           

İstanbul 29 Mayıs 1453 tarihinde, Fatih Sultan Mehmet’in komutanlığında, Osmanlı Ordusu tarafından fethedilmiştir. Fetih sonrasında Ayasofya gibi birçok kilise camiye dönüştürülmüştür. Kiliselerin camiye dönüştürülmesi aşamasında sanata düşkünlüğü bilinen Fatih Sultan Mehmet, bir fermanla mozaik ve diğer sanat eserlerinin yok edilmemesini ve sıva ile örtülmesini buyurur.

Artık Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti haline gelen İstanbul, Osmanlı’nın yıkılışına kadar başkent olarak kalır.

İstanbul’da birçok Osmanlı eseri görebilirsiniz. Binlerce cami, imparatorluk binası, kışla, okul, hamam arasında Sultanahmet Camii (1616), Süleymaniye Camii (1557), Topkapı Sarayı (1465), Rumeli Hisarı (1452), Dolmabahçe Sarayı (1856) gibi muhteşem eserler vardır.                                                                Konstantinopolis mi, İstanbul mu?                                              

İstanbul’un fethinden sonra yüzyıllar boyunca şehre Konstantinopolis ya da Konstantiniyye denmeye devam edilmiştir. Ayrıca, ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı da bu bilgiyi doğruluyor. Cumhuriyet dönemine kadar şehir Konstantiniyye olarak adlandırılmaya devam etmiştir. Aslında bunu birçok Osmanlı kaynağında görebiliriz. Şehrin iki yaygın ismi, Konstantinopolis ya da Konstantiniyye, “Konstantin’in şehri” anlamına gelir. İstanbul kelimesi de Yunanca’dan gelmektedir. Stan ve Polis kelimelerinin birleşimi olan İstanbul aslında, “şehre gidiyorum” anlamına gelir.

Türkiye Cumhuriyeti, 1929 yılında Konstantinopolis ya da Konstantiniyye ismini resmi olarak İSTANBUL’A çevirmiştir.

TOPKAPI SARAYI

Fatih Sultan Mehmed hükümdarlığı döneminde  1460 Yılında Topkapı Sarayı’nı inşa ettirmeye başlamış ve sarayın 1478 yılında tamamlanmasıyla da buraya yerleşmiş olup takip eden padişahların yaptırdıkları ilave yapılarla günümüzdeki hâlini almıştır.                                   

Tarihsel süreç içerisindeki onarımlara ve tümüyle yeni yapılmış binalara rağmen dört yüz yıl boyunca temel yapısını 19. yüzyıl sonuna kadar korumuş olan Saray, 1853’te terk edildi ve Boğaz kıyısındaki Dolmabahçe Sarayı yeni yönetim merkezi oldu.

VE FATİH SULTAN MEHMEDİN ÖLÜMÜ

Gebze Hünkar Çayırında  Vefat eden Fatih öldükten sonra ölümü saklandı. Padişah’ın hamam ihtiyacı var denilerek gizlice cenazesi saraya getirildi. O sırada Şehzade Bayezid’e ve Şehzade Cem’e ulak gönderildi.

Şehzade BEYAZID  ile Şehzade CEM arasındaki TAHT kavgası başladı

Gizlenen cenaze haberini 11 gün sonra öğrenen yeniçeriler İstanbul’a geldi ve İstanbul’da büyük bir anarşi başladı. Sadrazam Karamanlı Mehmed Paşa, Cem taraftarı olduğu için idam edildi. Şehirde her taraf yağmalanmaya başladı. . O arada herkes, kendi taraftarını tahta çıkarmak için uğraşırken, Fatih’in cenazesi sarayda karanlık bir odada unutuldu. Baltacılar kethüdası olan Kasım isimli birisi, II. Bayezid’e yazdığı mektupta, sarayda cenazenin yanına gittiğinde üç gün üç gece boyunca üzerine mum yanmadığını, cesedin kokusundan yanına zor varıldığını söylemiştir.[139] Daha sonra tahnit ustasıyla beraber iç organları çıkarılmış ve ceset tahnit edilmiştir.[140] Cesedi tahnit edebilmek için elbiselerinin çıkarılması gerekiyordu.[141] Lâkin mevsimin sıcak olması dolayısıyla ceset bozulduğu için elbise cesede yapışmıştı. Bu yüzden, elbisesi sol kolunun üzerinden kesildi ve tahnit bu şekilde yapıldı. Kesik elbise bugün hâlen Topkapı Sarayı’ndadır.[142] 22 Mayıs 1481 tarihinde defnedildi. Naaşı Fatih Camii’ndeki türbesindedir.

MEKANIN CENNET OLSUN PADİŞAHIM

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.